DOLAR 42,8044 0.17%
EURO 50,1756 -0.07%
ALTIN 5.971,320,28
BITCOIN 37657863.2882%
İzmir

KAPALI

SABAHA KALAN SÜRE

“KÖK”: Bir Serginin Ardındaki Yolculuk — Bengüsu Aleyna Demirci ile Küratöryel Bir Derinlik Söyleşisi
  • Tire Güncel
  • Magazin
  • “KÖK”: Bir Serginin Ardındaki Yolculuk — Bengüsu Aleyna Demirci ile Küratöryel Bir Derinlik Söyleşisi

“KÖK”: Bir Serginin Ardındaki Yolculuk — Bengüsu Aleyna Demirci ile Küratöryel Bir Derinlik Söyleşisi

ABONE OL
17 Aralık 2025 11:21
“KÖK”: Bir Serginin Ardındaki Yolculuk — Bengüsu Aleyna Demirci ile Küratöryel Bir Derinlik Söyleşisi
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bohe Sanat Galerisi’nin açılış sergisi “KÖK”, izleyiciyi hem bireysel hem de kolektif bir düşünsel yolculuğa davet eden çok katmanlı bir küratöryel yapı sunuyor. Küratör Bengüsu Aleyna Demirci, Sylvia Plath’in incir ağacı analojisinden yola çıkarak kararsızlık, olgunlaşma ve seçimin gölgesinde şekillenen yeni bir anlatı kuruyor. Sergi; ruhsal boşluklarla yüzleşen, kendi yolunu arayan ve ortak bir sezgide buluşan sanatçıları bir araya getirirken, Demirci’nin kişisel yaratıcı sürecini de görünür hâle getiriyor. Bu söyleşide hem serginin arka planını hem de bir küratör olarak içsel dünyasını Bengüsu Aleyna Demirci’den dinliyoruz.

 

  • Sylvia Plath’in incir ağacı analojisi, çoğu zaman tıkanma, olgunlaşma ve seçim korkusuyla ilişkilendirilir. ‘’KÖK’’te bu analojiyi yalnızca bir metafor olarak değil, bir yön bulma aracı olarak mı düşündünüz? Plath’in metni sizin için nasıl bir yaratıcı pusula oldu?

Plath’in incir analojisiyle ilk kez 2021 yılında bir kişisel blog yazısında karşılaştım. O dönem beni derinden etkilemişti. Bir süre bu analoji üzerine düşündüm, ardından düşünce zihnimin daha karanlık katmanlarına karışarak geri plana çekildi. Fatih Bey açılış sergisi için benimle iletişime geçtiğinde bu fikir aklımda yoktu. Sergi için tercih ettiği 23 sanatçıdan söz etti; yani belirli bir sanatçı grubunu kapsayan bir manifesto yazmam gerekiyordu. Süreç boyunca her bir sanatçının özgeçmişini okudum, üretimlerine yakından baktım. Kimi zaman bir isim ya da iş beni yazmaya itiyor, ilerlerken diğer olası metin ihtimallerini kaybediyormuşum hissine kapılıyordum. Sanatçı sayısı fazlaydı, alanım ise sınırlıydı. Hepsini ortak bir zeminde buluşturmak, yazdığım metinle üretimlerini daha anlamlı kılmak ve izleyici, sanatçı ile eser arasında bir köprü kurmak istiyordum.

Seçeneklerin fazlalığı kararsızlığı beraberinde getiriyor, zaman zaman kendi yeterliliğimi sorgulamama neden oluyordu. Üstelik proje için kısıtlı bir zamanım vardı; vakit daraldıkça süreç giderek içinden çıkılması zor bir hâl alıyordu. Gece saat ikiyi geçmişti; yazdığım fikirler arasında gidip gelirken Plath’in incir analojisi yeniden aklıma düştü.

Plath zaten beni derinden etkileyen bir figürdür; son derece zeki olduğu kadar kırılgan bir ruh hâline de sahip. İncir analojisi de onun iç dünyası kadar kaygı ve karamsarlık taşır. Ben bu analojiyi biraz dönüştürmek, daha umutlu bir yerden yeniden okumak istedim. Dünya zaten yeterince büyük bir ümitsizlik kazanı. Pek çok yaşıtım gibi ben de kararsızlıklarla yüzleşiyor, kendi yolumu seçmeye çalışıyorum. Seçimlerin belirsizliği bizi korkutsa da her seçimin mutlaka olumsuz sonuçlanmadığını göstermek istedim. Belki de aynı yolu yürümenin sayısız biçimi olduğunu hatırlatmak gerekiyordu; sonuçta hepimiz aynı kökten geliyoruz ve duygusal varlıklarız.

  • Sergide yer alan sanatçıların her biri kendi içsel hikâyesinden yola çıkıyor. Bu içsel yolculukları bir araya getirirken, hangi eser ya da an size ‘’evet bu serginin kökü burada’’ dedirtti? Kök metaforu sizin için nerede somutlaştı?

Atatürk’ün açtığı tarihsel ufuk, bugün kadınların üretim ve görünürlük alanlarına uzanan yaratıcı damarların başlangıç hattı olarak bu serginin temel referansını oluşturuyor. Elbette proje yalnızca kadın sanatçılardan oluşmuyor; ancak şahsen bugün bu çalışmayı hayata geçirebiliyorsam, bunun arka planında çok güçlü ve çok özel bir tarihsel figürün karşılığı var. Benim için kökün merkezinde Atatürk duruyor. Yaptığım ve yapacağım tüm üretimlerde ona teşekkür etme ihtiyacı hissetmem de bundan. Bu bağlamda, sergide yer alan eserler arasında İlyas Yılmaz’ın “Cumhuriyet” adlı Atatürk portresi tam anlamıyla serginin kökünü kristalize eden iş oldu. Tarihsel bir mirasla bugünün sanatsal ifadesi arasında kurduğu o net köprü, hem kavramsal çerçevenin hem de bütün kürasyonun odak noktasına yerleşti. Bu yüzden eseri serginin akışında oldukça özel bir yere konumlandırdım; izleyicinin hem başlangıç hem de dönüm noktası olarak deneyimleyebileceği bir yerde duruyor.

  • ‘’KÖK’’ çok sesliliği savunuyor; fakat aynı zamanda ortak bir sessizliği izleyiciye hissettirmek istiyor. Bu sessizliği yaratırken hangi küratöryel stratejileri kullandınız? Mekânı bir tür içsel akustik alan olarak kurguladığınız söylenebilir mi?

“KÖK”te kurmak istediğim sessizlik, pasif bir boşluğu temsil etmiyor. Bu sessizlik, izleyicinin kendi içsel yolculuğuna odaklanmasını sağlayan bir alan yaratmayı amaçlıyor. Eserler arasında fazla boşluk bırakmadım; hedefim, zihnimizden hızlıca akan anlar gibi bir ritim oluşturmak ve izleyicinin dikkatini belli bir deneyim akışı içinde tutmaktı. Farklı eserleri bir arada görmek, bir renk, doku ya da nesnenin izleyicinin iç dünyasına nüfuz etmesini ve düşünsel bir yolculuğa çıkmasını sağlıyor. Mekânı bir tür içsel akustik alan olarak yorumlamak yanlış olmaz; bu ritmi yakalamak ve izleyicinin kendi temposunu bulmasını mümkün kılmak istedim.

  • Plath’in yazılarında kararsızlık çoğu zaman yaratıcı bir yarığa dönüşür. Sizce günümüz sanatçılarının üretim süreçlerinde bu yarığın karşılığı nedir? Bu sergide, kararsızlık ve dönüşüm temasının en güçlü görsel ya da duygusal karşılığı hangi işlerde belirdi?

Sanatçının beslendiği alanları sınırlamak pek mümkün değil; süreç tamamen kişisel ve özgün bir deneyim. Ancak günümüzde dijital medya ve trendler, sanat üretimini doğrudan etkiliyor. Linç kültürüne kurban gitmemek, trendlere ayak uydurmak ve koleksiyonerlerin tercihleri, sektörü şekillendiren başlıca etkenler arasında. Bu kadar çok baskı ve sınırlandırmanın olduğu bir ortamda sanatçılar “creative burnout”, yani bir tür tükenme noktasına kolayca ulaşabiliyorlar. Kararsızlık bu noktada iyi bir etken olmayabiliyor, çünkü sanatçılar sektöre tutunma kaygısı güdüyor — eklemek gerekirse, bu konuda haksız değiller. Piyasa birbirini tekrar eden işler ve serilerle dolu; bu nedenle ilham meselesine romantik bir gözle bakmak mümkün değil. Sanat piyasasının bu açıdan ciddi bir risk altında olduğunu düşünüyorum.

  • Bohe Sanat Galerisi ilk kez bu sergiyle açılıyor. Bir galeri açılışını, kendi içsel yolculuğunuzla nasıl ilişkilendiriyorsunuz? ‘’KÖK’’ sizin için bir başlangıç mı, bir ayrım noktası mı yoksa uzun süredir büyüttüğünüz bir fikrin görünür hâle gelişi mi?

Bohe Sanat’ın açılış sergisini planlamak benim için hem büyük bir mutluluk hem de sorumluluktu. ‘‘KÖK’’, kendi içsel yolculuğumla doğrudan örtüşüyor; genç bir küratör olarak hâlâ yolun başındayım ve bu sektörde yaşanan belirsizlikler, kararsızlıklar ve beklemeler sergiye yansıyor. Bu duygular yalnızca benim serüvenime özgü değil; aslında herkesin deneyimlediği ve hepimizin bir şekilde paylaştığı hisler. ‘‘KÖK’’ benim için bir başlangıç noktası; hem kişisel gelişimimi ve yaratıcı yolculuğumu simgeliyor hem de izleyiciye duygusal olarak dokunmayı amaçlıyor. Kök; başlangıç, farkındalık ve yolun devamını temsil eden bir deneyim.

 

“KÖK”, yalnızca bir galeri açılışı değil; aynı zamanda bir başlangıcın, bir içsel kırılmanın ve bir arayışın görünür hâli. Bengüsu Aleyna Demirci’nin kişisel sezgileriyle şekillenen bu sergi, izleyiciye düşünsel bir alan açarken, sanatçıların üretimlerini de ortak bir sessizlikte buluşturuyor. Demirci’nin sözleri, sanatın yalnızca estetik bir üretim değil, aynı zamanda bir kök salma biçimi olduğunu hatırlatıyor. Sergi, hem bugünü hem geleceği besleyen bir yaratıcı damar olarak Bohe Sanat Galerisi’nin ilk adımına güçlü bir anlam yüklüyor.

Röportatj: Cavit Yoldaş

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP
300x250r
300x250r