18 Aralık 2025 Perşembe
Aysun Uysal Yazdı... Eğitim Evde Başlar, Okulda Şekillenir
Süt ürünleri ile başınız dertte mi? Laktoz İntoleransına sahip olabilirsiniz!
Cavit Yoldaş Yazdı... Seçim Toplumu: Sandığın Gölgesinde Yaşamak
Dilek Bozkurt Yazdı... Etik ve Ahlak
Serkan Candaş Yazdı... Yılbaşı Üzerinden Dindarlık Yarışına Son Verin
Her 6 kişiden biri bahis oynuyor: Lise mezunları, orta gelir grubu ve esnaf hedefte
AK Parti’nin Kasım ayı saha araştırmasından sızan çarpıcı veriler, yasa dışı bahis ve kumarın Türkiye’de bir “toplumsal salgın” boyutuna ulaştığını gözler önüne serdi. Rapor, yasa dışı bahsin sadece bir asayiş sorunu değil, aynı zamanda ciddi bir sosyo-ekonomik yıkım projesi haline geldiğini kanıtlıyor.
Ekonomim’in haberine göre, araştırmanın en ürkütücü yanı, yaş grubu düştükçe bahis oynama oranının istikrarlı bir şekilde artması. Verilere göre, Türkiye’de sokaktaki her 6 kişiden biri bahis batağında bulunuyor. Genç kuşaktaki tablo ise şöyle:
18-24 Yaş Arası: Gençlerin %15,4’ü sürekli olarak yasa dışı bahis oynuyor.
25-34 Yaş Arası: Bu grupta aktif oynama oranı %13,3 iken, %11,3’lük bir kesim ise “geçmişte oynadığını ancak bıraktığını” beyan ediyor.
Raporda, internet sitelerinin agresif reklam stratejileriyle gençleri hedef aldığı ve bu durumun genç kitlelerde futbola olan ilgiyi bile azalttığı, futbolun artık bir spordan ziyade bir kumar aracı olarak görüldüğü vurgulanıyor.
Eğitim ve gelir düzeyi üzerinden yapılan analizlerde, yasa dışı eğilimin özellikle lise mezunları, küçük esnaf ve vasıfsız iş gücü arasında daha yaygın olduğu saptandı.
Yanlış Algı: Bahis, bu kitleler tarafından bir “gelir kapısı” veya “kısa yoldan zenginleşme umudu” olarak görülüyor.
Orta Sınıf Krizi: Veriler, bahis oynama oranlarının özellikle orta gelir kuşağında tırmanışa geçtiğini gösteriyor. Ekonomik daralma dönemlerinde bireylerin bu tür “riskli kazanç” yollarına daha fazla meylettiği analiz ediliyor.
Yasa dışı bahsin Türkiye ekonomisine verdiği zarar, devasa rakamlarla ifade ediliyor. Raporda yer alan tahminler ve resmi veriler durumun vahametini ortaya koyuyor:
Yurt Dışına Çıkış: Türkiye’den yurt dışına akan yıllık yasa dışı bahis parasının 150 milyar doları bulduğu tahmin ediliyor.
Milli Hasılaya Oranı: Bu meblağ, Türkiye’nin yıllık gayrisafi milli hasılasının (1.565,5 milyar dolar) yaklaşık %10’una tekabül ediyor.
Operasyonlar: 1 Ocak 2024 – 6 Ekim 2025 döneminde düzenlenen 1.120 operasyonda yaklaşık 15,8 milyar TL değerinde varlığa el konuldu.
Saha araştırmasının sonuçları, Türkiye’de yasa dışı bahsin liseden esnafa kadar her kesime sızdığını ve milli servetin hatırı sayılır bir kısmının bu kanalla yurt dışına transfer edildiğini gösteriyor. Uzmanlar, “bahis batağı” olarak nitelendirilen bu durumun önüne geçmek için sadece polisiye önlemlerin yeterli olmayacağını, kapsamlı bir sosyal farkındalık ve eğitim seferberliğine ihtiyaç duyulduğunu belirtiyor.
Ünlü isimlere yönelik bir “uyuşturucu” operasyonu daha düzenlendi. Söz konusu operasyon kapsamında Aleyna Tilki, Danla Bilic, İrem Sak veMümine Senna Yıldız gözaltına alınırken, Melisa Döngel, Yusuf Güney, Cihan Şensözlü‘nün de adresinde bulunamadığı belirtildi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan açıklama şöyle:
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2025/219794 CBS sayılı soruşturma dosyasına istinaden kamuoyuna tarafından tanınan ünlü kişilerin uyuşturucu ve uyarıcı madde kullandığına dair makul şüphelerin bulunduğu tespit edilmiştir.
Bu kapsamda aşağıda isimleri yazılı kişiler ile ilgili olarak (Şahısların evlerinde arama icra edilmiştir İstanbul İl Jandarma Komutanlığı ekipleri tarafından 18.12.2025 tarihinde saat:07:00’dan itibaren; Sarıyer ilçesi (2 Adres) Eyüp, Şişli, Üsküdar, Bakırköy ve Esenyurt (5) Adres olmak üzere toplam (7) adreste (7) şüpheliye yönelik olarak arama faaliyeti icra edilmiştir. 3-Şüpheli Mümine Senna Yıldız isimli şahsın evinde yapılan aramada (5) gram esrar, esrar öğütme aparatı ele geçirilmiş olup; gözaltı kararı bulunan şüphelilerin durumu aşağıda belirtilmiştir. Hakkında gözaltı kararı bulunan şüphelilerden;
Gözaltına alınanlar: İrem Sak, Danla Biliç, Mümine Senna Yıldız, Aleyna Tilki
Adresinde bulunamayanlar: Melisa Döngel, Yusuf Güney, Cihan Şensözlü”
Hayatın en büyük paradokslarından biri, insanın gözleri açıkken gerçeği görmemeyi tercih etmesi. Çünkü görmek; alışkanlıkları, konfor alanını ve insanın kendisiyle ilgili kurduğu hikâyeyi sarsabiliyor. Bu nedenle birçok kişi, en net gerçeklerin karşısında bile bilinçli bir körlüğü seçebiliyor.
Bu evrensel durumu, henüz 17 yaşında olan Doruk’un kaleme aldığı samimi bir metin yeniden gündeme taşıdı. Yaşının çok ötesinde bir farkındalıkla yazan Doruk, insanın gerçeği fark etmesine rağmen görmezden gelme hâlini kendi yaşam deneyiminden yola çıkarak anlattı.
Doruk, yazısında şu ifadeye yer verdi:
“İnsan gerçeği görmek istemediğinde, gözleri açık olsa bile olayları fark etse bile kör kalmayı seçer.”
Genç bir bireyin bu cümlesi, yalnızca kişisel bir deneyimi değil; her yaştan insanın hayatında karşılık bulan ortak bir gerçeği yansıtıyor.
Doruk, ilk kez hoşlanma duygusunu yaşadığı bir ilişkide karşısındaki kişinin tutarsız davranışlarını fark ettiğini ancak bu durumu uzun süre görmezden geldiğini anlatıyor. Bir gün yoğun ilgi, ertesi gün yok sayılma; sürekli ertelenen buluşmalar ve üretilen bahaneler… Tüm işaretler ortadayken, gerçeği kabul etmenin acısından kaçtığını itiraf ediyor.
Genç yaşta yaşanan bu deneyimin kırılma noktası ise kendi değerini fark ettiği an oluyor. Doruk, o noktadan sonra bakış açısının tamamen değiştiğini ve artık başkasının tutumlarının kendi değerini belirlemesine izin vermediğini ifade ediyor.
Uzmanlara göre bu durum, psikolojide bir savunma mekanizması olarak tanımlanıyor. İnsan, acı veren gerçeklerle yüzleşmemek için bilinçli ya da bilinçsiz şekilde onları inkâr edebiliyor. Ancak uzun vadede bu tutum, bastırılan duyguların öfke, kaygı ve değersizlik hissi olarak geri dönmesine neden olabiliyor.
Doruk’un fark ettiği temel gerçek ise şu sözlerle özetleniyor:
“Kendi değerini fark ettiğin anda, başkasının sana bakışı değil; senin kendine bakışın belirleyici olur.”
Yazıda dikkat çeken bir diğer vurgu ise “kalbin körlüğü” kavramı. Görmenin yalnızca gözlerle değil, kalple de ilgili olduğuna dikkat çekiliyor. İnsan, kalbiyle görmek istemediğini reddettiğinde zamanla kendine yabancılaşıyor ve başkalarının beklentileriyle şekillenen bir hayat yaşamaya başlıyor.
Doruk’un yazısı, özellikle gençler başta olmak üzere her yaştan insana güçlü bir mesaj veriyor. Gerçekleri görmek acı verebilir, ancak görmezden gelmek daha büyük bir kayba yol açar. Çünkü hayatın en büyük körlüğü, insanın kendi değerini görememesidir.
Bugün ihtiyaç duyulan şey, gözleri kapatmak değil; gerçeği görüp onu dönüştürecek cesareti gösterebilmek. Ancak o zaman insan, geriye dönüp “İyi ki görmüşüm” diyebiliyor.
İzmir’in Karşıyaka ilçesinde faaliyet gösteren Dilim Dilim, lezzeti üretimin merkezine alan yaklaşımıyla öne çıkıyor. Marka, klasik tatları hazır kalıpların dışına çıkararak el emeğine dayalı, karakteri olan bir mutfak anlayışı sunmayı hedefliyor
Hazır Ürün Yok, Günlük Üretim Var
Dilim Dilim mutfağında hazır ürünlere yer verilmiyor. Pizza hamuru günlük olarak yoğruluyor, soslar markaya ait özel tariflerle hazırlanıyor. Üretim sürecinin tamamı mutfakta başlıyor ve kontrol altında ilerliyor. Bu yaklaşım, markanın lezzet anlayışının temelini oluşturuyor.

El Yapımı Tavuklu Noodle Öne Çıkıyor
Menünün en dikkat çeken ürünlerinden biri tamamen el yapımı tavuklu noodle. Hazır soslar, ön pişirilmiş ürünler ya da endüstriyel karışımlar kullanılmadan hazırlanan noodle, Dilim Dilim’in mutfak felsefesini en net biçimde yansıtan lezzetler arasında yer alıyor.

Pizza ve Hamburgerde Net ve Dengeli Tatlar
Pizza çeşitleri dengeli hamur yapısı ve özgün soslarıyla dikkat çekiyor. Hamburgerler ise sade, net ve lezzeti merkeze alan bir anlayışla hazırlanıyor. Menü bilinçli olarak sınırlı tutuluyor ve her ürün kendi iddiasını taşıyor.

Karşıyaka’da Güven Veren Bir Mutfak Anlayışı
El emeğini ve gerçek üretimi ön planda tutan Dilim Dilim, Karşıyaka’da seri üretim tatlardan uzak durmak isteyenler için güçlü bir alternatif olarak öne çıkıyor. Marka, mutfakta başlayan ve hissedilen lezzet anlayışıyla fark yaratmayı sürdürüyor.
Bohe Sanat Galerisi’nin açılış sergisi “KÖK”, izleyiciyi hem bireysel hem de kolektif bir düşünsel yolculuğa davet eden çok katmanlı bir küratöryel yapı sunuyor. Küratör Bengüsu Aleyna Demirci, Sylvia Plath’in incir ağacı analojisinden yola çıkarak kararsızlık, olgunlaşma ve seçimin gölgesinde şekillenen yeni bir anlatı kuruyor. Sergi; ruhsal boşluklarla yüzleşen, kendi yolunu arayan ve ortak bir sezgide buluşan sanatçıları bir araya getirirken, Demirci’nin kişisel yaratıcı sürecini de görünür hâle getiriyor. Bu söyleşide hem serginin arka planını hem de bir küratör olarak içsel dünyasını Bengüsu Aleyna Demirci’den dinliyoruz.
Plath’in incir analojisiyle ilk kez 2021 yılında bir kişisel blog yazısında karşılaştım. O dönem beni derinden etkilemişti. Bir süre bu analoji üzerine düşündüm, ardından düşünce zihnimin daha karanlık katmanlarına karışarak geri plana çekildi. Fatih Bey açılış sergisi için benimle iletişime geçtiğinde bu fikir aklımda yoktu. Sergi için tercih ettiği 23 sanatçıdan söz etti; yani belirli bir sanatçı grubunu kapsayan bir manifesto yazmam gerekiyordu. Süreç boyunca her bir sanatçının özgeçmişini okudum, üretimlerine yakından baktım. Kimi zaman bir isim ya da iş beni yazmaya itiyor, ilerlerken diğer olası metin ihtimallerini kaybediyormuşum hissine kapılıyordum. Sanatçı sayısı fazlaydı, alanım ise sınırlıydı. Hepsini ortak bir zeminde buluşturmak, yazdığım metinle üretimlerini daha anlamlı kılmak ve izleyici, sanatçı ile eser arasında bir köprü kurmak istiyordum.
Seçeneklerin fazlalığı kararsızlığı beraberinde getiriyor, zaman zaman kendi yeterliliğimi sorgulamama neden oluyordu. Üstelik proje için kısıtlı bir zamanım vardı; vakit daraldıkça süreç giderek içinden çıkılması zor bir hâl alıyordu. Gece saat ikiyi geçmişti; yazdığım fikirler arasında gidip gelirken Plath’in incir analojisi yeniden aklıma düştü.
Plath zaten beni derinden etkileyen bir figürdür; son derece zeki olduğu kadar kırılgan bir ruh hâline de sahip. İncir analojisi de onun iç dünyası kadar kaygı ve karamsarlık taşır. Ben bu analojiyi biraz dönüştürmek, daha umutlu bir yerden yeniden okumak istedim. Dünya zaten yeterince büyük bir ümitsizlik kazanı. Pek çok yaşıtım gibi ben de kararsızlıklarla yüzleşiyor, kendi yolumu seçmeye çalışıyorum. Seçimlerin belirsizliği bizi korkutsa da her seçimin mutlaka olumsuz sonuçlanmadığını göstermek istedim. Belki de aynı yolu yürümenin sayısız biçimi olduğunu hatırlatmak gerekiyordu; sonuçta hepimiz aynı kökten geliyoruz ve duygusal varlıklarız.

Atatürk’ün açtığı tarihsel ufuk, bugün kadınların üretim ve görünürlük alanlarına uzanan yaratıcı damarların başlangıç hattı olarak bu serginin temel referansını oluşturuyor. Elbette proje yalnızca kadın sanatçılardan oluşmuyor; ancak şahsen bugün bu çalışmayı hayata geçirebiliyorsam, bunun arka planında çok güçlü ve çok özel bir tarihsel figürün karşılığı var. Benim için kökün merkezinde Atatürk duruyor. Yaptığım ve yapacağım tüm üretimlerde ona teşekkür etme ihtiyacı hissetmem de bundan. Bu bağlamda, sergide yer alan eserler arasında İlyas Yılmaz’ın “Cumhuriyet” adlı Atatürk portresi tam anlamıyla serginin kökünü kristalize eden iş oldu. Tarihsel bir mirasla bugünün sanatsal ifadesi arasında kurduğu o net köprü, hem kavramsal çerçevenin hem de bütün kürasyonun odak noktasına yerleşti. Bu yüzden eseri serginin akışında oldukça özel bir yere konumlandırdım; izleyicinin hem başlangıç hem de dönüm noktası olarak deneyimleyebileceği bir yerde duruyor.
“KÖK”te kurmak istediğim sessizlik, pasif bir boşluğu temsil etmiyor. Bu sessizlik, izleyicinin kendi içsel yolculuğuna odaklanmasını sağlayan bir alan yaratmayı amaçlıyor. Eserler arasında fazla boşluk bırakmadım; hedefim, zihnimizden hızlıca akan anlar gibi bir ritim oluşturmak ve izleyicinin dikkatini belli bir deneyim akışı içinde tutmaktı. Farklı eserleri bir arada görmek, bir renk, doku ya da nesnenin izleyicinin iç dünyasına nüfuz etmesini ve düşünsel bir yolculuğa çıkmasını sağlıyor. Mekânı bir tür içsel akustik alan olarak yorumlamak yanlış olmaz; bu ritmi yakalamak ve izleyicinin kendi temposunu bulmasını mümkün kılmak istedim.

Sanatçının beslendiği alanları sınırlamak pek mümkün değil; süreç tamamen kişisel ve özgün bir deneyim. Ancak günümüzde dijital medya ve trendler, sanat üretimini doğrudan etkiliyor. Linç kültürüne kurban gitmemek, trendlere ayak uydurmak ve koleksiyonerlerin tercihleri, sektörü şekillendiren başlıca etkenler arasında. Bu kadar çok baskı ve sınırlandırmanın olduğu bir ortamda sanatçılar “creative burnout”, yani bir tür tükenme noktasına kolayca ulaşabiliyorlar. Kararsızlık bu noktada iyi bir etken olmayabiliyor, çünkü sanatçılar sektöre tutunma kaygısı güdüyor — eklemek gerekirse, bu konuda haksız değiller. Piyasa birbirini tekrar eden işler ve serilerle dolu; bu nedenle ilham meselesine romantik bir gözle bakmak mümkün değil. Sanat piyasasının bu açıdan ciddi bir risk altında olduğunu düşünüyorum.

Bohe Sanat’ın açılış sergisini planlamak benim için hem büyük bir mutluluk hem de sorumluluktu. ‘‘KÖK’’, kendi içsel yolculuğumla doğrudan örtüşüyor; genç bir küratör olarak hâlâ yolun başındayım ve bu sektörde yaşanan belirsizlikler, kararsızlıklar ve beklemeler sergiye yansıyor. Bu duygular yalnızca benim serüvenime özgü değil; aslında herkesin deneyimlediği ve hepimizin bir şekilde paylaştığı hisler. ‘‘KÖK’’ benim için bir başlangıç noktası; hem kişisel gelişimimi ve yaratıcı yolculuğumu simgeliyor hem de izleyiciye duygusal olarak dokunmayı amaçlıyor. Kök; başlangıç, farkındalık ve yolun devamını temsil eden bir deneyim.
“KÖK”, yalnızca bir galeri açılışı değil; aynı zamanda bir başlangıcın, bir içsel kırılmanın ve bir arayışın görünür hâli. Bengüsu Aleyna Demirci’nin kişisel sezgileriyle şekillenen bu sergi, izleyiciye düşünsel bir alan açarken, sanatçıların üretimlerini de ortak bir sessizlikte buluşturuyor. Demirci’nin sözleri, sanatın yalnızca estetik bir üretim değil, aynı zamanda bir kök salma biçimi olduğunu hatırlatıyor. Sergi, hem bugünü hem geleceği besleyen bir yaratıcı damar olarak Bohe Sanat Galerisi’nin ilk adımına güçlü bir anlam yüklüyor.
Röportatj: Cavit Yoldaş
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.