DOLAR 38,2552 0.34%
EURO 43,8333 0.15%
ALTIN 4.075,240,33
BITCOIN 3219322-0.73799%
İzmir
19°

AZ BULUTLU

SABAHA KALAN SÜRE

X
Op. Dr. Melek Büyükkınacı ile Doğum Üzerine

Op. Dr. Melek Büyükkınacı ile Doğum Üzerine

"Op. Dr. Melek Büyükkınacı ile doğum öncesi, doğum anı ve sonrasına dair merak edilenleri konuştuk; annelere yol gösteren önemli bilgiler aktardı."

ABONE OL
27 Nisan 2025 19:49
Op. Dr. Melek Büyükkınacı ile Doğum Üzerine
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Kadın bedeni üzerine yüzyıllardır süregelen tartışmalar, zaman zaman bilimin dışına taşarak ideolojik alanlara sürükleniyor. Oysa doğum, yalnızca bir tıbbi süreç değil; bir varoluş meselesi, bir seçim hakkı, bir korku, bir umut ve en önemlisi kişisel bir deneyimdir. Bugün, bu deneyimin tam merkezinde yer alan bir isimle konuşuyoruz. Kadın doğum uzmanı, jinekolog ve binlerce doğuma eşlik etmiş bir yol arkadaşı: Melek Büyükkınacı.

Bu röportajda yalnızca doğumu değil, doğurulan düşünceleri, dayatılan beklentileri ve bastırılan sesleri de masaya yatırıyoruz. Güncel tartışmalara dokunuyor, ama yalnızca bugünü değil; kadının, kendi bedenine dair söz hakkını da konuşuyoruz. Buyurun, birlikte derinleşelim.

 

Dr. Melek Büyükkınacı kimdir? Sizi sadece bir doktor olarak değil, bir kadın, bir insan ve bir yol gösterici olarak da tanımak isteriz.

  • Hayatını kadınların en özel ve en kırılgan anlarında yanlarında olmaya adamış bir hekimim. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra, İstanbul Bakırköy SSK Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde ihtisasımı tamamladım.

Mesleki yolculuğumda Diyarbakır’dan Antalya’ya uzanan pek çok durakta görev yaptım. Şu anda Antalya’daki özel muayenehanemde, kadın hastalıkları ve doğum, tüp bebek tedavisi, jinekolojik estetik ve cinsel terapi gibi alanlarda hizmet veriyorum.

Bir kadın olarak; anlayan, hisseden, zaman zaman yorulan ama hiçbir zaman inancını kaybetmeyen biriyim. Bir insan olarak; hayatın her anına dokunan, öğrenmeye ve öğretmeye açık bir yolcuyum. Ve eğer elimden gelirse, her kadına kendi gücünü hatırlatan bir yol arkadaşı olmak isterim.

Çünkü ben inanıyorum ki, bir kadının kendine güvenmeye başlamasıyla değişen şey sadece hayatı değil; dünyadır.

Kadın doğum uzmanı olma yolculuğunuzda sizi en çok etkileyen olay ya da dönem neydi?

  • Asistanlık yıllarımda ilk kez bir bebeğin doğumuna birebir şahit olduğum an beni derinden etkiledi. Bir canın hayata gözlerini açtığı o an… sadece tıbbî bir olay değildi; adeta bir mucizeydi. Ve o an anladım ki, bu meslek sadece bilgiyle değil, kalple yapılır. O gün karar verdim: Kadınların en kırılgan ama aynı zamanda en güçlü anlarında yanlarında olmak istiyorum.

Türkiye’de kadın sağlığı denince sizce en çok göz ardı edilen mesele nedir? Bu konu neden hâlâ yeterince gündeme gelmiyor?

  • Bana göre Türkiye’de kadın sağlığı denince en çok göz ardı edilen meselelerden biri jinekolojik muayenenin hâlâ bir tabu olarak görülmesi. Kadınların büyük bir kısmı, düzenli jinekolojik kontrolleri sadece bir sağlık gerekliliği değil, aynı zamanda utanç verici ya da korkutucu bir deneyim olarak algılıyor. Bu da erken tanı şansını ortadan kaldırıyor.

Bir başka ihmal edilen konu da cinsel sağlık ve üreme sağlığı eğitiminin yetersizliği. Ergenlik döneminden itibaren kız çocuklarına bedenlerini tanımayı, doğurganlıklarını, korunma yöntemlerini ya da cinsel yolla bulaşan hastalıkları sağlıklı şekilde anlatamıyoruz. Bu eksiklik ileride ciddi jinekolojik problemlerle baş başa kalmalarına neden oluyor.

Neden hâlâ gündeme gelmiyor? Çünkü cinsellik, üreme ve kadın bedeni hâlâ toplumda konuşulması ayıp kabul edilen konular arasında. Oysa bu meseleler birer “kadın meselesi” değil, doğrudan halk sağlığı meselesidir. Kadınların bedenleri üzerindeki bilgi ve kontrol gücü arttıkça, sadece bireysel sağlık değil, toplumun genel refahı da iyileşecektir.

 

Son zamanlarda futbolcuların sahaya ‘normal doğumu’ öven pankartlarla çıkması kamuoyunda farklı yankılar uyandırdı. Siz bu mesajların altında yatan tıbbi ve toplumsal niyetleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Her mesaj, aynı zamanda bir politikadır derler…

  • Evet, her mesaj aynı zamanda bir politikadır; hele ki bu mesaj kadın bedeni ve doğum gibi kişisel ama bir o kadar da kamusal bir meseleyle ilgiliyse…

Tıbbi açıdan bakıldığında elbette ki normal doğumun birçok avantajı vardır: Doğum sonrası iyileşme süreci genellikle daha hızlıdır, enfeksiyon riski daha düşüktür ve bebek açısından da solunum gibi bazı fizyolojik adaptasyon süreçleri daha sağlıklı işler. Ancak bu, her kadının her koşulda normal doğum yapması gerektiği anlamına gelmez.

Toplumsal olarak bakıldığında ise bu tür sloganların, kadının kendi doğum hakkı ve tercihini gölgede bırakma riski vardır. “Doğal olan budur” söylemiyle, sezaryeni seçen ya da seçmek zorunda kalan kadınların suçluluk duymasına yol açacak bir atmosfer yaratılmamalı. Oysa her kadının doğum tercihi, kendi sağlık durumu, psikolojik iyi oluşu ve medikal gerekçeler doğrultusunda hekim desteğiyle belirlenmelidir.

Bu yüzden, kadınların doğum tercihlerinin saygı ve destekle karşılandığı bir toplum hedefimiz olmalı. Doğumu ideolojik bir tartışma değil, bireysel bir sağlık kararı olarak değerlendirmeliyiz.

Vajinal doğum yerine ‘normal doğum’ ifadesinin kullanılması sizce doğru bir tabir mi? Vajinal doğumun cinselliği çağrıştırdığı düşüncesi, bu terimin tercih edilmesinde bir rahatsızlık yaratıyor olabilir mi?

  • “Normal doğum” ifadesi, tıbbi olarak vajinal doğumu tanımlamak için uzun süredir kullanılan geleneksel bir terim. Ancak bu tanım, sezaryenle doğum yapan kadınları dolaylı yoldan “anormal” gibi hissettirme potansiyeli taşıdığı için hem etik hem de toplumsal açıdan sorgulanabilir hale geldi. Tıbbi terim olarak en doğru ifade ‘vajinal doğum’dur çünkü doğumun gerçekleştiği anatomik yolu açıkça belirtir. Ancak bu ifade bazı çevrelerde cinsellikle ilişkilendirildiği için bir rahatsızlık kaynağı olabiliyor. Toplumda hâlâ vajinaya dair konuşmaların ayıp ya da mahrem kabul edilmesi, bu terimin kullanımı konusunda çekingenliğe neden olabiliyor.

Oysa kadın bedenine ait organların doğru isimleriyle konuşulması, cinsel sağlık okuryazarlığı ve beden farkındalığı açısından son derece kıymetlidir. Vajinal doğum demek, ne ayıptır ne de uygunsuz; bilakis, bilimsel ve doğrudur.

Dil, sadece iletişim aracı değil, aynı zamanda bir bakış açısıdır. Bu yüzden kadınların doğum deneyimlerini konuşurken de daha nötr, kapsayıcı ve doğru terimleri tercih etmemiz gerektiğine inanıyorum.

Bu tür mesajlarda esas amaç, aslında yalnızca normal doğumu teşvik etmek değil; azalan doğurganlık oranlarına karşı, aileleri çocuk sahibi olmaya yönlendirme çabasıdır. Ancak bu çaba, doğum biçimi üzerinden değil, kadınların güçlendirilmesi ve sağlıklı ebeveynlik koşullarının sağlanması üzerinden ilerlemelidir.

Sezaryen ile doğum hâlâ gereksiz bir seçenek gibi mi görülüyor? Bu bakış açısının kadın psikolojisine etkileri üzerine ne söylemek istersiniz?

  • Ne yazık ki hâlâ bazı çevrelerde sezaryen, “kolaya kaçmak” ya da “doğuramamak” gibi haksız etiketlerle anılıyor. Oysa sezaryen, tıpkı vajinal doğum gibi, tıbbi gerekçelerle planlanan ve anne-bebek sağlığını korumaya yönelik bir doğum şeklidir. Gereksiz gibi gösterilmesi, bu yolla doğum yapan kadınlarda yetersizlik hissi, suçluluk ve hatta annelikle ilgili özsaygı problemleri yaratabiliyor.

Doğum şekli ne olursa olsun, her anne doğum yaparken büyük bir cesaret ve emek gösterir. Bir kadının bedenine, kararına ve yaşadığı sürece saygı duymadan yapılan her yargı, onun anneliğini sorgulamak anlamına gelir ki bu, çok ağır bir psikolojik yük demektir.

Toplumsal dilimizi ve bakış açımızı, kadının yanında duran, onu destekleyen ve güçlendiren bir yöne çevirmeliyiz. Çünkü sağlıklı bir doğumdan daha kıymetlisi, kendini iyi hisseden bir anne ve güvenli bir bebek başlangıcıdır.

Kadınlar size en çok hangi korkularla geliyor? Bu korkuların kaynağı sizce daha çok bireysel mi, yoksa sistematik mi?

  • Kadınlar en çok “acıyacak mı?”, “utanılacak bir şey mi?”, “ya kötü bir şey çıkarsa?” gibi sorularla geliyor. Kimi zaman ilk jinekolojik muayenesine yıllarca gecikmiş oluyor.

Bu korkular bireyselmiş gibi görünse de aslında büyük ölçüde sistematik: Toplumun ayıp, yasak ve tabu kalıpları, kadını kendi bedenine yabancılaştırıyor. Eğitim eksikliği, mahremiyet kaygısı, hekimle kurulan mesafeli ilişki… Tüm bunlar korkuyu büyütüyor.

Oysa kadın bedenini tanıdıkça korku azalır. Bilgi, güven ve empatiyle desteklenen bir sistemde kadın kendini daha güvende hisseder. Korkular azalır, yerine güç gelir.

Kadın bedeni üzerine bu kadar çok yorum yapılırken, kadının kendi sesinin bastırılmasını nasıl açıklıyorsunuz?

  • Çünkü kadın bedeni hep konuşuldu, ama kadınlar hep susturuldu. Doğumu nasıl yapacağına, kaç çocuk doğuracağına ve ne giyip ne giymeyeceğine herkes karar verdi, bir tek kadın kendisi hariç.

Bu sessizlik, sadece bireysel değil; toplumsal, kültürel ve hatta politik bir susturulma hali. Kadının bedeni üzerinden söz sahibi olma mücadelesi, aslında var olma mücadelesidir.

Ama artık kadınlar daha çok soruyor, konuşuyor ve sorguluyor. Ve bizler de hekimler olarak, bu sesi bastırmak yerine daha çok duyulmasına yardımcı olmalıyız. Çünkü kadınların sesi yükseldikçe, sağlık daha adil ve insanî bir hale gelecek.

 

Genç bir kadına ya da anne adayına yalnızca tek bir cümleyle bir şey söyleme hakkınız olsa, bu cümle ne olurdu?

  • “Bedenin senindir; ne hissedeceğine, neye izin vereceğine ve nasıl bir yol seçeceğine sadece sen karar verirsin.”

 

Meslek hayatınız boyunca sizi en çok etkileyen bir doğum anısını bizimle paylaşır mısınız?

  • Hiç unutmadığım bir doğum var… İşitme ve konuşma engelli bir anne adayıydı. Doğum boyunca kelimeler yoktu ama bakışlarında öyle derin bir iletişim vardı ki… Her sancıda göz göze geldiğimizde, birbirimize kelimesiz ama eksiksiz bir güven aktarıyorduk.

Konuşamıyordu ama gözleriyle “Ben hazır mıyım?” diye soruyordu. Ellerini sıktığımda, “Beraberiz” diyordum.

Ve bebek doğduğunda… Odada bir sessizlik vardı, ama aslında tarifsiz bir ses yankılanıyordu: Bir kadının sessiz ama en güçlü çığlığı. O an, kelimelere gerek olmadığını anladım, sadece anlayan bir kalp yeterliydi.

 

Röportaj boyunca hem bilimsel bilgiye hem de insan ruhuna dokunan yanıtlarla karşılaştık. Melek Büyükkınacı, yalnızca bir doktor değil; aynı zamanda kadınların kendileriyle barışmalarına, seçimlerinin arkasında korkmadan durmalarına destek olan bir tanık.

Doğumun şekli değil, kadının o anı nasıl yaşadığıdır belirleyici olan. Ve belki de en çok ihtiyaç duyduğumuz şey, kadınların yalnızca bilgiyle değil, anlayışla da kuşatılmasıdır.

Çünkü bazen tek bir cümle bir hayatı değiştirir: “Kendi bedeninle ilgili kararı yalnızca sen verebilirsin.”

Röportaj: Cavit Yoldaş

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP
300x250r
300x250r

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.