12 Haziran 2025 Perşembe
Aysun Uysal Yazdı… Bayramlar Değişti, Peki Ya Biz
Süt ürünleri ile başınız dertte mi? Laktoz İntoleransına sahip olabilirsiniz!
Ferdi Zeyrek: Makamdan Değil Kalpten Yönetmiş Bir Adamın Ardından
Serkan Candaş Yazdı… İddia: Beğeni yapan belediye çalışanına tutanak tutuluyor!
Manisalı Oyuncu Demet Evgar, Ferdi Zeyrek’in eşi Nurcan Zeyrek ve Özgür Özel’e taziye ziyaretinde bulundu
Bir duyum aldım, şimdilik sadece bir duyum bir iddia ama sıradan bir iddia sıradan bir duyum değil, Tire Belediyesi’nin karanlık koridorlarında fısıldanan ürkütücü bir iddia. Belediye çalışanları, benim haberlerimi ve eleştirel paylaşımlarımı beğendi diye fişleniyor, hakkında tutanak tutuluyormuş. Eğer bu doğruysa, Tire’de demokrasi adına korkunç bir çöküş yaşanıyor demektir.
Küçük krallığın büyük korkusu mu demeliyim acaba? Bir belediye düşünün ki, çalışanlarının sosyal medyada neyi ve kimin paylaşımını beğendiğini takip ediyor. Eleştiriye tahammülü yok, özgür düşünceyi sindirmeye çalışıyor. Peki, bu korkunun sebebi ne? Acaba gerçekler o kadar mı rahatsız edici? Yoksa “halkın hizmetkârı” olması gerekenler, kendilerini halkın efendisi mi sanıyor?
Bu iddia şayet doğruysa, bu muhteşem fikri veren veya verenler kim? İşe yaramaz, meclis üyeliğinden cebini dolduran genç meclis üyesi mi? Yoksa kendini gazeteci, basın danışmanı sanan ama geçmişteki başkanları yarı yolda bırakmaktan, kendi meslektaşlarını ötekileştirmekten ve kendi meslektaşlarına köstek olmaktan öteye gidemeyen kişi mi? Kim olursa olsun unutmasınlar, gerçekler saklanarak değil, ancak yüzleşerek aşılır.
Bana gelince… Beni yıldıramazsınız, yıkamazsınız ve yolumdan caydıramazsınız! Ağababalarınız defalarca denedi başaramadı. Sizler ancak ufak bir dalga olabilirsiniz hayatımda. Ben gerçek gazeteciliğin namusunu taşıyorum. Sizse korkunuzla yaşamaya mahkûmsunuz.
Bir sözümde korkaklara, “Hak Hukuk Adalet Demokrasi” diyenlere ve tam tersini yapanlara. Başınıza bir şey geldiğinde, başınız sıkıştığında, bir haksızlığa uğradığınızda vb. şeylerde sizin derdinizi kimse dinlemez, derdinize derman olmaya kimse çalışmaz, duyurmaz ve gündeme getirmez, yine ben dinlerim yine ben sesiniz olurum bunu unutmayın. Ben düşmanlarımın yarasına bile merhem olmuş adamım!
Tekrar yazıyorum, sadece bir iddia, bir duyum bu, araştırıyorum ve doğruysa da değilse de bulacağım, ki beni tanıyanlar iyi bilir, bir şeye takarsam sonunda ölüm olsa bile gider bulurum!
Ben objektif gazeteciliğimi yapmaya devam edeceğim, ben Tire halkının yanında olmaya verdikleri oyların nereye gittiğini takip etmeye devam edeceğim, siz hainlik yapmaya devam edin. Sağlığım ve ömrüm elverdiği sürece, bu yolda tek başıma da kalsam dimdik üzerinize gelmeye, doğruları söylemeye devam edeceğim..
Susma sustukça sıra sana gelecek..
Türkiye’de sendikacılık, tarihsel olarak işçi haklarının savunulduğu bir mücadele alanı olarak tanımlanır. Ancak son dönemde bazı sendikaların tutumları, bu savunucu kimliği sorgulatır hale geldi. Özellikle Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) ve bağlı sendikaların, siyasi korkuları nedeniyle “gerçek işçi sorunlarına” kayıtsız kaldığı iddiaları giderek artıyor. Peki, bu eleştiriler ne kadar haklı?
DİSK’in son dönemdeki eylemleri ve açıklamaları, samimiyet testinden geçemiyor. Örneğin, “80 bini verin, hemen burada imzalayalım” gibi hamasi söylemlerle masaya oturan bir sendika, aynı kararlılığı AKP’li belediyelerde çalışan ve maaşları ödenmeyen işçiler için göstermiyor. Bu durum, sendikanın “siyasi korkularının” işçi haklarının önüne geçtiğinin açık bir göstergesi.
2. Asgari Ücret Tartışmalarında Neredeydiler?
Asgari ücret müzakereleri sırasında DİSK ve bağlı sendikaların etkisiz kalması dikkat çekiciydi. O dönemde sosyal medyada ve meydanlarda “gerçek bir mücadele” nedense göremedik. Peki, neden? Çünkü asgari ücret gibi hayati bir konuda bile siyasi hesaplar, işçi çıkarlarının önüne geçmiş görünüyor.
Örneğin, Menemen Belediyesi’nde işçiler maaşlarını alamıyor, pek çok AKP’li belediyede ücretler geç ödeniyor veya cüzi miktarlarda zam yapıldı ve büyük sorunlar var. Peki, DİSK, Genel-İş ve benzeri sendikalar bu işçiler için neden sessiz? CHP’li belediyelerdeki sendikal faaliyetlerin aksine, AKP’li belediyelerdeki işçilere yönelik kayıtsızlık, bu örgütlerin “siyasi korkuyla” hareket ettiğinin en net kanıtı.
DİSK ve bağlı sendikalar, CHP’li belediyelerde yoğun bir örgütlenme içinde. AKP’li belediyelerde ses çıkaramayan ya da isteyerek ses çıkarmayan sendikalar CHP’li belediyeleri sömürüyor.
Sendikalar, işçinin emeğinin ve hakkının savunucusu olmalıdır. Ancak DİSK ve benzeri yapılar, siyasi korkuları nedeniyle bu misyonu unutmuş görünüyor. AKP’li belediyelerde maaş alamayan işçilere sessiz kalmak, CHP’li belediyelerde ise aktif rol almak, “sendikacılık” değil, “siyasi yandaşlık” yapmaktır.
Beni herkes bilir, Doğruya doğru, haklıya haklı derim, ama ortada bir haksızlık varsa da kralı gelse karşısında dururum. Sendikalar, eğer gerçekten işçi haklarını savunuyorsa, tüm belediyelerde tüm emekçilerin sesi olmalıdır. Aksi takdirde, “DİSK yalan söylüyor” eleştirisi, haklı bir çıkış olarak tarihe geçecektir.
Hayatımda ilk kez bir grevi desteklemiyor ve İzmir grevinin karşısındayım. Yaptığınız sadece İzmir’in güzel insanlarına eziyet..
Bugün siyasi veya toplumsal bir yazı yazmayacağım, dünyanın en güzel duygusu olan aşkı ve büyük acısı ayrılığı yazacağım…
Aşk… Kalbin en derin yerinde filizlenen, bazen bir çiçek kadar narin, bazen de bir kasırga kadar yıkıcı olan o tarifsiz duygu. İnsan, sevdiğini öyle bir sarar ki, nefes almak bile ona yetmez. Onu kokusunda kaybetmek, bakışlarında boğulmak ister. Peki ya sonra? Sonrası, bir yangın yeridir. Çünkü çok seven, çok yanar.
Birini delicesine sevmek, her şeyini ona adamak… Başlarda ne kadar güzeldir değil mi? Sabahları onun mesajıyla uyanmak, geceleri onun hayaliyle uyumak. Her saniyesi bir mucize gibi gelir. Ama bir gün fark edersin ki, sen sevdikçe o uzaklaşıyor. Çünkü senin sevgini kaldıramıyor.
Aşkın gözü kördür. Ve bir bakmışsın, o gittiğinde avuçlarında sadece yanık izleri kalmış.
Gitti. Kapıyı çarpıp çıkmadı belki, usulca kaydı hayatından. Ama sen, o gidişin sesini hâlâ duyarsın. Gecenin en sessiz anında, yastığa başını koyduğunda, birden çarpar kalbin. “Keşke onu kaybedeceğimi bile bile bu kadar çok sevmeseydim” dersin.
İşte o an yüreğine bir hançer saplanır, artık geri dönüş yoktur. Ve sen, o sevginin altında ezilirken, bir de bakarsın ki sevdiğin, senin o kocaman yüreğinin ağırlığını taşıyamamış.
Aşk, bir nehir gibi olmalı. Coşkun da akabilir, dingin de. Ama asla taşmamalı. Çünkü taşan her sevgi, bir gün kuruyan topraklar bırakır ardında. Sevmek; sevdiğinin ellerini sıkıca tutup “Benimsin”, “Yanımdasın ve bu benim için en büyük mutluluk” diyebilmektir.
Aşk acıtabilir, evet. Ama pişmanlık, ruhunu kemiren bir yılandır. Çünkü aşk, gözyaşıyla değil, gülümsemeyle hatırlanmalı.
Ne diyordu şair; Telafi edilemeyecek şeyler yaşamadık, ben senin çabasızlığına kırgınım!
Tire, İzmir’in tarihi ve kültürel mirasıyla öne çıkan ilçelerinden biri. Ancak son dönemde belediye yönetimindeki aksaklıklar, vaatlerin yerini getirilmemesi ve artan borçlar nedeniyle halkın tepkisi büyüyor. Özellikle mevcut belediye başkanı Hayati Okuroğlu döneminde yaşananlar, eski başkanlar Tayfur Çiçek ve Salih Atakan Duran’ın dönemleriyle kıyaslandığında, Tire’nin nasıl bir yönetimsizlik sarmalına sürüklendiğini gözler önüne seriyor.
Seçim döneminde Tire halkına sunulan projelerin çoğu kâğıt üzerinde kaldı ve çok büyük bir kısmı ortada yok. Tire’nin sorunları katlanarak artarken, belediyenin borçlarının yaklaşık 400 milyon TL gibi bir rakamlara ulaştığı iddiaları, yönetimin mali disiplinden ne kadar uzak olduğunu gösteriyor.
Daha da vahimi, belediye çalışanlarına yönelik ‘mobbing’ iddiaları. İş yerinde psikolojik baskı, motivasyon kırıcı uygulamalar ve keyfi yönetim anlayışı, çalışanların performansını düşürdüğü gibi, hizmet kalitesini de olumsuz etkiliyor.
Eski başkanlardan Tayfur Çiçek ve Salih Atakan Duran dönemlerinde Tire’ye kazandırılan eserler, bugün halkın takdirini kazanmış durumda ve gözle görülen işler. Geçmiş dönemde yapılan bu eserler Tire’nin gelişimine katkı sağlamıştı. Ancak mevcut yönetimde ‘Sıfıra sıfır, elde var sıfır’ durumu söz konusu.
Bana göre yazımın burası çok önemli; Son 15 gün içinde, Hayati Okuroğlu’na oy veren en az 50 kişiyle görüştüm ve 45’inin “Bir daha asla oy vermem” dediğini rahatlıkla söyleyebilirim. Daha da çarpıcı olan, bu kişilerin bir kısmının seçim döneminde CHP ve başkan için aktif çalışmış olması. Bu durum, yönetimin kendi tabanında bile güven kaybına yol açtığını net bir şekilde gösteriyor.
Gelelim meclis üyelerine… Belediye meclis üyelerinin, Tire halkı adına değil de “el kaldırıp indirmek” için orada olduğunu görüyorum ve konuştuğum herkes aynı şeyi söylüyor. Meclis içinde eleştiri oklarının hedefindeki isimlerden biri de, koltuk hesabı yaptığı ve CHP Tire İlçe Başkanlığı’nda oyunlar çevirdiği öne sürülen genç bir meclis üyesi. Bu kişinin, Tire halkından çok kendi siyasi kariyerini düşündüğü ve başka şeylerle uğraştığı belirtiliyor. Mesela “AVM” desem belki bir şeyler anımsar bu arkadaş.
Tire’de yaşanan yönetim krizi, sadece bir belediye başkanının performansıyla sınırlı değil. Siyasi partilerin iç işleyişi, liyakat sorunu ve hesap verilebilirlik mekanizmalarının çalışmaması da bu tablonun ana nedenleri arasında.
Emin olun halkın tepkisi önümüzdeki yerel seçimlerinde kendini gösterecek. Ancak şimdiden sivil toplum örgütlerinin, basının ve duyarlı vatandaşların yönetimi denetleme ve hesap sorma konusunda daha aktif olması gerekiyor.
Tire; tarihi dokusu, tarım potansiyeli ve turizm açısından büyük fırsatlar barındıran bir ilçe. Ancak iyi yönetilmediği takdirde, bu potansiyel heba olacak. Eğer mevcut belediye yönetimi kısa sürede açılımcı, şeffaf ve proje odaklı bir yönetim anlayışına geçmezse, Tire halkının sabrının taşması kaçınılmaz görünüyor.
Tire’nin geleceği, halkın iradesi ve doğru yöneticilerin tercihiyle şekillenecek. Eğer bugünkü yönetim anlayışı değişmezse, “Nerede o eski Tire?” sorusu, çok daha acı bir şekilde sorulmaya devam edecek.
Doğa, insanoğluna hayat veren, onu besleyen, barındıran ve ruhunu iyileştiren bir kaynaktır. Temiz hava, su, verimli topraklar ve ormanlar olmadan yaşamımızı sürdürmemiz mümkün değildir. Ancak ne yazık ki, günümüzde insanlık kısa vadeli ekonomik çıkarlar uğruna doğayı hoyratça tüketiyor. Ormanlar yok ediliyor, sular kirletiliyor, topraklar betonla kaplanıyor. Peki, bu yıkımın sonuçlarını düşünmeden hareket etmek, geleceğimizi nasıl etkileyecek?
Doğanın insana sundukları paha biçilemezdir. Ormanlar ve yeşil alanlar, soluduğumuz oksijeni üretir, havayı temizler. Nehirler, göller ve yeraltı suları, içme suyumuzun ve tarımımızın temelidir. Toprak, meyve, sebze ve tahıllarımızın yetiştiği yegâne kaynaktır. Doğa, stresi azaltır, zihinsel sağlığı destekler, huzur verir.
Ancak, rant hırsıyla ormanlar kesiliyor, tarım arazileri imara açılıyor, dereler betonla kapatılıyor. Bu durum, yalnızca çevreye değil, insanlığın geleceğine de büyük bir tehdit oluşturuyor.
Bugün bir ağacın kesilmesiyle elde edilen kâr, yarın o ağacın sağlayacağı oksijenin, toprak erozyonunu engelleme gücünün ve ekosistem dengesinin yok olmasıyla kıyaslandığında hiçbir şeydir. Betonlaşan şehirler, artan hava kirliliği, tarım alanlarının azalmasıyla gıda krizleri, iklim değişikliğinin yol açtığı afetler… Tüm bunlar, doğanın tahribatının bedelini bize ağır ödetecek. Daha da acısı, bu yıkımın en büyük mağdurları çocuklarımız olacak. Onlara bırakacağımız miras, çorak topraklar, kirli sular ve nefes alınamayan bir dünya olmamalı!
Doğanın değerini anlamalı, çevre dostu politikaları desteklemeliyiz. Ekonomik büyüme adı altında doğayı katletmek yerine, doğayla uyumlu projeler geliştirilmeli. Ormanları, su kaynaklarını ve tarım arazilerini koruyan yasalar etkin şekilde uygulanmalı ve her birimiz, tüketim alışkanlıklarımızı gözden geçirerek doğaya zarar veren ürünlerden uzak durmalıyız.
Doğa, bize geçmişten miras değil, gelecekten ödünç alınmış bir hazinedir. Onu korumak yalnızca bir tercih değil, bir zorunluluktur. Rant uğruna vatan toprağını, temiz havayı, suyu ve çocuklarımızın geleceğini feda etmeye hakkımız yok. Unutmayalım ki, doğaya verdiğimiz her zarar, aslında kendi yaşamımızı tüketiyor.
Unutmamalıyız; Doğayı korumak, insanlığı ve geleceğimizi korumaktır!
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.