19 Aralık 2025 Cuma
Aysun Uysal Yazdı... Eğitim Evde Başlar, Okulda Şekillenir
Süt ürünleri ile başınız dertte mi? Laktoz İntoleransına sahip olabilirsiniz!
Cavit Yoldaş Yazdı... Seçim Toplumu: Sandığın Gölgesinde Yaşamak
Dilek Bozkurt Yazdı... Etik ve Ahlak
Serkan Candaş Yazdı... Yılbaşı Üzerinden Dindarlık Yarışına Son Verin
Her 6 kişiden biri bahis oynuyor: Lise mezunları, orta gelir grubu ve esnaf hedefte
Gündelik yaşamda etik ve ahlâk kavramları çoğunlukla birbiriyle karıştırılmaktadır. Etik, ahlâk demek olmadığı gibi; ahlâktan daha farklı bir alanı ifade eder.
Etik kavramının kökeni Yunanca ” ethos” sözcüğünden gelen; karakter, alışkanlık, töre, görenek ve erdemli olmanın temel tavrı gibi çeşitli anlamları içerir.
Ethos sözcüğünün felsefi içeriği, Yunancada iyi ve ideal ” varoluş tarzı ” geliştirmeye ya da ” bilgece bir eylem yolu arayışına” denk gelir.
İletişimle ilgili çalışmalar, etiği genel olarak normatif ve betimleyici etik yaklaşımlar olmak üzere iki farklı kategori altında inceler. Etik için, bireyin icra ettiği davranışlarının sorumluluğunu yüklenebilmesiyle ilgilidir diye de ifade edilebilir. Türkçe sözlükteki karşılığı ise; töre bilimi, çeşitli meslek kolları arasında tarafların uyması veya kaçınması gereken davranışlar bütünü olarak geçmektedir. Etik, sadece ahlâkın temel ilkelerini belirlemekle kalmaz, aynı zamanda bireysel ve toplumsal davranış biçimlerine rehberlik edecek normları da koymaya çabalar.
Etik ” değer ” bilgisidir, ahlâk ise ” kural “… Her ikisi de davranışı bağlayıcı hükümle koyar. Ahlâksal kurallar birey tarafından pek kolay tartışmaya açılmazken, değerler yorumlamaya açıktır.
Ahlâk kuralları bireyin içine doğduğu toplumsal yapıda hazır olduğu normları ifade ederken ; değer bilgisi, insanın içine doğduğu toplumsal dünyayı anlamaya
çalıştığı süreçte sorduğu sorulara aldığı yanıtlardan oluşmaktadır.
Ahlâk yalın biçimde, bireylerin uymalarının zorunlu olduğu kurallar bütünüdür, etik ise belli bir profesyonel mesleği icra eden kişilerin uyması gereken ilkeler bütünü…
Ahlâk sözcüğünü bazı zaman ” iyilik ” yahut
” doğruluk ” sözcükleriyle eş anlamlı olarak kullanıldığı da görülmektedir.
Etik ve ahlâk ile ilgili tanımlamalara ve aralarındaki farka bilinçli olarak değinmek istedim. Son zamanlarda bu iki kavramın değer kaybı yaşadığı birçok olaya tanıklık ediyoruz. Kimi zaman bir sosyal medya paylaşımı, kimi zaman bir haber, kimi zamanda bireysel temas ettiğimiz olaylardaki deneyimlerimizle…
İçine doğduğumuz toplumun alıştığı kodlar var, kutsalları… Değerlerin şekil değiştirdiği ” benci ” lik hazzı insan yaşamının temeli bir hâl almış durumda. Böyle olunca da bireysel haz ve dahasını arzu etme hırsı sebebiyle, insan etik ve ahlâk kurallarından uzak gündelik yaşamın geçici hevesleriyle acımasız hülyalara dalmış vaziyette.
Davranışta ölçülü olma vaazı güncelliğini yitirmiş; ” güç, para, hırs ” arzusu insana başkalarının üstüne basarak bireylerin hakkını gasp etme hakkına sahip olduğu şuursuzluğunu yerleştirmiş durumda…
Bununla beraber nefret söylemi de her geçen gün düşmanlığı teşvik eden, savunan , haklı gösteren ifade biçimiyle yıkıcı ve dışlayıcı etkisini arttırmaya devam etmektedir.
Eğitimli – eğitimsiz olsun fark etmez, etik ve ahlâk kurallarının dışında yaşam süren çoğunluk emek vermeyerek ulaştığı her ne varsa bir gün mutlaka kaybeder.
Vatandaş olarak bize büyük görev düşüyor ; ” Uyanık Olmak “… Otorite karşısında bizlere verilen her bilginin doğruluğunu süzgeçten geçirmeden, herhangi bir olayı, olayın kahramanı ilan edilenleri ne gözümüzde çok büyütmek ne de yerin dibine sokmamakta büyük yarar var.
Tepkilerimizi kontrol altında , itidalli bir şekilde yapmak en iyisi…
Gündelik hayatın keşfinde akışa çok fazla kapılmadan, etik ve ahlâkı kapının dışında bırakmadan ve birazda mümkünse haddimizi bilerek yaşayabilirsek muhteşem olacak!
Ahlâkı sıfır, paraya tapan , liyakat sahibi olmayan insanlar aramızda kol geziyor arkadaşlar. Onlara fırsat vermemek bizlerin gerçeklere uyanışı ile mümkün. Aklın uykusu canavarlar doğurur, aklımıza mukayyet olalım.
Kişisel çıkarlardan arınmış bir hayat önemli bir değerdir. Kişinin kendi çıkarının herkesin yararına olacağı iddiası kişinin maneviyatını güçlendirmesi, kişisel gelişimi açısından ele alınınca bir değer kabul edilir, ” toplumun çıkarları ” yalanları adı altında cebini dolduranların yararının herkes adına yararlı olduğu ifadesi rasyonel değildir, olamaz.
Anlayana kıssadan hisse diyelim. Özümseyerek okuyan herkese sevgilerimle…
Yorumlayıcı sosyoloji gündelik hayatı anlamanın hayatın genelini anlamak için önemli bir kaynak olduğunu savunur. Ana akım sosyoloji tarafından gelişigüzel ve basit işliyor izlenimi yaratması nedeniyle gündelik hayatın bir bilgi kaynağı olarak ihmal edilmesi yorumlayıcı sosyolojinin , gündelik hayatın sosyolojinin oluşmasına / keşfetmesine olanak sağlamıştır.
Eleştirel sosyoloji ile ana akım sosyoloji arasında ise büyük gerilim söz konusudur. Ana akım sosyoloji ile eleştirel sosyolojinin sosyal dünyaya ve yaşayan insanlara bakış açıları birbirinden tam anlamıyla farklılık göstermektedir.
Ana akım sosyoloji der ki; ” Sosyal dünya bir sahnedir. İnsanlar bu sahnede rol alır ve rollerini oynarlar. ” Bazı zaman hep beraber bazı zaman tek başlarına oynarlar. İnsanı sosyal dünyanın içinde, rüzgarın önündeki yaprağa benzetir ana akım sosyoloji ve devam eder . Sosyal dünya insanın neleri yapabileceğini belirler. Buradan çıkarmamız gereken bir sonuç göze çarpar ki o da şudur; ” ana akım sosyolojiye göre sosyal dünya ve insan birbirinden ayrı birer varlıktır.” Tam da bu noktada eleştirel sosyoloji devreye girer ve der ki; ” Hop bir dur bakalım!” Bu bahsettiğin yöntem kesinlikle insanların davranış ve yaşantılarını incelemeye uygun olmamakla beraber, toplumun karmaşıklığını, akıcılığını unutma toplum durağan değildir ki, diye karşı çıkar.
Ana akım sosyolojinin incelediği nesne ” sosyal dünya” dır. Ve bize şu soru üzerinde düşünmemiz gerektiğini ifade eder; ” Sosyal dünya derken neyi anlıyoruz veyahut neyi anlamamız gerekiyor?” Ana akım sosyoloji tek ve geçerli bir cevap üzerinde durmadığı gibi şunu söyler: ” dünya ona nasıl baktığınıza göre değişim halindedir.” Aynı mekanı farklı açılardan seyretmeye benzer. İnsana ve onun yaptıklarına bakış sosyal dünya içerisinde aslında insanın içinde bulunduğu ortama göre sürekli değişim göstermektedir. Peki insanın bakış açısını değiştirmesi mümkün müdür? Teorik olarak mümkün evet yalnız bakış açılarının üzerine çıkarak açılardan kurtarılmış, arınmış bir bakış açısı elde edilmesinin pratikte imkansızlığından bahseder ana akım sosyoloji.
Eleştirel sosyoloji ise sosyal dünya için; insanların yaptıklarının süreklilik ve anlam kazanan eyleme dönüşen alanından söz eder. Der ki eleştirel sosyoloji, insan eylemde bulunmaktan vazgeçtiğinde veyahut tüm insanların yaşamı son bulduğunda, dünyanın sosyalliğinin hiçbir anlamı kalmaz bundan bahsetmek dahi imkansızlaşır.
Ana akım ve eleştirel sosyoloji okumaları insanın yaşadığı sistem içerisindeki varlığının anlamını sorgulamaya yöneltiyor. Bu kısımda Pareto’nun ünlü ” seçkinlerin dolaşımı ” teorisinden bahsedebiliriz. ” Sosyal düzeni yürütmek için, güçlü zengin zümrelerin yerini daha sonra başka seçkin zümreler almakta ve böylelikle devri olarak görülen değişme, sosyal düzenin işlenesini sağlamaktadır. ”
HER SEÇKİN GRUP TARİH SAHNESİNDEN MUTLAKA ÇEKİLİR
Pareto demişken ” azınlık ” yönetiminin bütün toplumlar adına kaçınılmaz olduğunu ifade ettiğini belirtmeden de geçmeyelim ve devam edelim; Pareto : bir toplumdaki tüm bireylerin ya belli bir ölçüde yönetici ya da yandaş olarak var olduğunu/ doğduğunu fakat devrimlerin bir seçkin grup yerine başka bir grubu ortaya çıkardığını öne sürer. Ona göre, seçkinler yönetiminin temelini; ” kitlelerin parçalanmışlığı, dağınıklığı ve duyarsızlığının aksine” yönetici seçkinlerin kişisel nitelikleri meydana getirir. Her seçkin grubun , kısa veya uzun süre fark etmeksizin tarih sahnesinden çekileceğini söyler. Buna sebep olarak da , seçkin grubun yükselmesini sağlayan nitelikleri kaybetmesine bağlar.
Yani hiçbir imparatorluk sonsuza kadar sürmez diyelim biz ona. Her yükseliş ve çöküş kendi içindeki parametrelerin getirdiği dengede belirlenir.
ARSLANLAR VE TİLKİLER
Etrafımızda Pareto ‘nun ” arslanlar ve tilkiler ” olmak üzere belirttiği iki tip seçkine rastlamak pek mümkün.
Arslanlar için:
Güç kullanarak yönetirler
Açık sözlü, kararlı
Ve acımasız
Tilkiler için:
Gizlice yönetirler
Kurnaz ve yönlendirici
Ve diplomatiktir diye betimler Pareto ve ekler; Arslanlar Tilklikerin, Tilkiler Arslanların yerini almaya çalışırken toplumdaki temel değişimler gerçekleşir. Bütün seçkinler zamanla çöker, geriler ve yıpranırlar.
AŞİNA OLAN BİLİNMEZ!
Bütün bu sosyolojik kuramları bilmeden birebir aynısını yaşıyoruz diyenleri duyar gibiyim.
Gündelik yaşam içerisinde birçok şeye aşinayız. Günleri devirerek sosyal dünya içerisinde birçok kişiyle temas ediyoruz. Genellikle en tuhaf dediğimiz her şey bayağı olandır. Kişisel çıkarlar söz konusu olunca sistem içinde bütün bayağılığa alışan ve bu bayağılıkla beslenen gruplar bir araya gelir. Her grup kendi akışının aşinası olur. Bazı aşinalıklara dikkat etmek de yarar vardır. Çünkü HEGEL; ” AŞİNA OLAN BİLİNMEZ!” der. Kabul ettiğiniz aşinalık ahlaksızlıksa bunun farkında olmayabilirsiniz ya da çıkarlarınız doğrultusunda bu aşinalığa aşinasınızdır. Aşinalık duyguları örter, dolayısıyla insanı… Yani ya maskekelerle gündelik yaşamda yerinizi alırsınız ya da maskelerinizi fark eden insanların varlığıyla tanışır amaçsız konfor alanınızdaki uykunuzdan uyandırılırsınız! Eee sonuçta herkesin aşinalığı kendi sisteminde işler sonuçta….
Sevgilerimle Dilek …